islamsevdasi
  Forum
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

Sitemize Üye OLduğunuz İçin Teşekür Ederiz.Üye OLmak için Daha kayıt olmadın mı? TıKlayınız!!!

Forum - Yirmiikinci söz sözler 22. söz -B-

Burdasın:
Forum => Risale-i Nur => Yirmiikinci söz sözler 22. söz -B-

<-Geri

 1 

Devam->


Haci
(şimdiye kadar 230 posta)
10.07.2008 12:32 (UTC)[alıntı yap]
vâhidiyet ve besâtet ile beraber, külliyet ve ihâtaları ve şu mahlûkat denilen semerat-ı rahmet ve mu'cizât-ı kudret ve kelâmât-ı hikmet olan nebâtat ve hayvanat, mümaselet ve müşabehetleriyle beraber çok yerlerde intişarı, her tarafta bulunup tavattunları; tek bir Sâni'-i Mu'ciznümâ'nın taht-ı tasarrufunda olduklarını öyle bir tarzda gösteriyor ki; güya herbir çiçek, herbir semere, herbir hayvan, o Sâniin birer sikkesidir, birer hâtemidir, birer turrasıdır. Her nerede bulunsa, lisan-ı hâliyle herbirisi der ki: «Ben kimin sikkesiyim, bu yer dahi onun masnuudur. Ben kimin hâtemiyim, bu mekân dahi onun mektubudur. Ben kimin turrasıyım, bu vatanım dahi onun mensucudur.» Demek en ednâ bir mahlûka Rubûbiyet; bütün anasırı kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur ve en basit bir hayvanı tedbir ve tedvir etmek; bütün hayvanatı, nebâtatı, masnuatı kabza-i Rubûbiyetinde terbiye edene has olduğunu kör olmayan görür. Evet herbir ferd, sâir efrada mümaselet ve misliyet lisanı ile der: «Kim bütün nev'ime mâlik ise, bana mâlik olabilir, yoksa yok.» Her nev', sâir nevilerle beraber yeryüzünde intişarı lisanıyla der: «Kim bütün sath-ı Arza mâlik ise, bana mâlik olabilir; yoksa yok.» Arz, sâir seyyarat ile bir Güneşe irtibatı ve semâvat ile tesanüdü lisanıyla der: «Kim bütün kâinata mâlik ise, bana mâlik o olabilir; yoksa yok.» Evet faraza zîşuur bir elmaya biri dese: «Sen benim san'atımsın.» O elma lisan-ı hal ile ona «Sus!» diyecek. «Eğer bütün yeryüzünde bütün elmaların teşkiline muktedir olabilirsen, belki yeryüzünde münteşir bütün hemcinsimiz olan bütün meyvedârlara, belki sefinesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-yı Rahmâniyyeye mutasarrıf olabilirsen, bana Rubûbiyet dâva et.» O elma böyle diyecek ve o ahmağın ağzına bir tokat vuracak.
DOKUZUNCU LEM'A: Cüz'de cüz'îde, küllde küllîde, küll-i âlemde, hayatta, zîhayatta, ihyada olan sikkelerden, hâtemlerden, turralardan bazılarına işaret ettik. Şimdi, nevilerde hesabsız sikkelerden bir sikkeye işaret edeceğiz.
Evet nasılki meyvedâr bir ağacın hesabsız semereleri, bir terbiye-i vâhide, bir kanun-u vahdetle, birtek merkezden idare edildiklerinden, külfet ve meşakkat ve masraf, o kadar sühulet peyda eder ki, kesretle terbiye edilen tek bir semereye müsavi olurlar. Demek kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için, kemmiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazat ister. Fark yalnız keyfiyetçedir.
(Orjinal Sayfa: 31
Nasılki birtek nefere lâzım teçhizat-ı askeriyeyi yapmak için, orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. Demek iş, vahdetten kesrete geçse, efrad adedince -kemmiyet cihetiyle- külfet ziyadeleşir. İşte, her nevide bilmüşahede görünen sühulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve sühûletin eseridir.
Elhasıl: Bir cinsin bütün enva'ı, bir nev'in bütün efradı âzâ-yı esâsîde muvafakat ve müşabehetleri nasıl isbat ederler ki, tek bir Sâniin masnularıdır. Çünki vahdet-i kalem ve ittihad-ı sikke öyle ister. Öyle de: Bu meşhud sühulet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücub derecesinde îcab eder ki; bir Sâni'-i Vâhid'in eserleri olsun. Yoksa imtina' derecesine çıkan bir suûbet, o cinsi in'idama ve o nev'i ademe götürecekti.
Velhasıl: Cenâb-ı Hakk'a isnad edilse, bütün eşya birtek şey gibi bir sühulet peyda eder. Eğer esbaba isnad edilse herbir şey, bütün eşya kadar suûbet peyda eder. Mâdem öyledir; kâinatta şu görünen fevkalâde ucuzluk ve şu göz önündeki hadsiz mebzûliyet, sikke-i vahdeti güneş gibi gösterir. Eğer gâyet mebzuliyetle elimize geçen şu meyveler, Vâhid-i Ehad'in malı olmazsa, bütün dünyayı verse idik, birtek narı yiyemezdik.
ONUNCU LEM'A: Tecelli-i Cemâliyyeyi gösteren hayat; nasıl bir bürhân-ı ehadiyettir, belki bir çeşit Tecelli-i Vahdettir. Tecelli-i celâli izhar eden memat dahi, bir bürhân-ı vâhidiyettir. Evet meselâ وَلِلَّهِاْلمَثَلُاْلاَعْلَى nasılki Güneşe karşı parlayan ve akan büyük bir ırmağın kabarcıkları ve zemin yüzünün mütelemmi' şeffafâtı, Güneşin aksini ve ışığını göstermek Sûretiyle Güneşe şehadet ettikleri gibi, o kataratın ve şeffafatın gurubuyla, gitmeleriyle beraber arkalarından yeni gelen katarat taifeleri ve şeffafat kabileleri üstünde yine Güneşin cilveleri haşmetle devamı ve ışığının tecellisi ve noksansız istimrarı kat'iyen şehadet eder ki: Sönüp yanan, değişip tazelenen, gelip parlayan misâlî güneşçikler ve ışıklar ve nurlar; bir bâki, daimî, âlî, tecellisi zevalsiz birtek Güneşin cilveleridir. Demek o parlayan kataratlar; zuhuruyla ve gelmeleriyle Güneşin vücudunu gösterdikleri gibi; gurublarıyla, zevalleriyle, Güneşin bekasını ve devamını ve birliğini gösteriyorlar. Aynen öyle de: Şu mevcûdât-ı seyyale, vücudlarıyla ve hayatlarıyla Vâcib-ül
(Orjinal Sayfa: 319)
Vücud'un vücub-u vücuduna ve Ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevalleriyle, ölümleriyle o Vâcib-ül Vücud'un Ezeliyetine, Sermediyyetine ve Ehadiyyetine şehadet ederler. Evet gece gündüz, kış ve yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurub ve uful içinde teceddüd eden ve tazelenen masnuat-ı cemile, mevcûdât-ı lâtife, elbette bir âlî ve sermedî ve daim-üt tecelli bir cemâl sahibinin vücud ve beka ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-ı zâhiriye-i süfliyyeleriyle beraber zeval bulup ölmeleri, o esbabın hiçliğini ve bir perde olduğunu gösteriyorlar. Şu hal kat'iyen isbat eder ki; şu san'atlar, şu nakışlar, şu cilveler; bütün esmâsı kudsiyye ve cemile olan bir Zât-ı Cemil-i Zülcelâl'in tazelenen san'atlarıdır, tahavvül eden nakışlarıdır, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkasından gelen sikkeleridir, hikmetle değişen hâtemleridir.
Elhasıl: Şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasılki vücud ve vahdete dair âyât-ı tekviniyyeyi bize ders veriyor. Öyle de: O Zât-ı Zülcelâl'in bütün evsaf-ı Kemâliyye ve cemâliyye ve celaliyyesine de şehadet eder. Ve kusursuz ve noksansız Kemâl-i zâtîsini isbat ederler. Çünki bedihîdir ki, bir eserde Kemâl, o eserin menşe ve mebdei olan fiilin kemâline delâlet eder. Fiilin kemâli ise, ismin kemâline ve ismin kemâli, sıfatın kemâline ve sıfatın kemâli, şe'n-i zâtînin kemâline ve şe'nin Kemâli, o zât-ı zîşuûnun Kemâline, hadsen ve zarureten ve bedâheten delâlet eder. Meselâ: Nasılki kusursuz bir kasrın mükemmel olan nukuş ve tezyinatı, arkalarında bir usta ef'âlinin mükemmeliyetini gösterir. O ef'âlin mükemmeliyeti, o fâil ustanın rütbelerini gösteren ünvanları ve isimlerinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o Esmâ ve ünvanlarının mükemmeliyeti, o ustanın san'atına dair sıfatlarının mükemmeliyetini gösterir ve o san'at ve sıfatlarının mükemmeliyeti, o san'at sahibinin şuun-u zâtiyye denilen kabiliyet ve istidad-ı zâtiyesinin mükemmeliyetini gösterir ve o şuun ve kabiliyet-i zâtiyyenin mükemmeliyyeti, o ustanın mahiyet-i zâtiyyesinin mükemmeliyetini gösterdiği misillü... Aynen öyle de: Şu kusursuz, futursuz هَلْتَرَىمِنْفُطُورٍ sırrına mazhar olan şu âsâr-ı meşhude-i âlem, şu mevcûdât-ı muntâzama-i kâinatta olan san'at ise; bilmüşahede bir müessir-i zil-iktidarın Kemâl-i ef'aline delâlet eder. O Kemâl-i ef'al ise, bilbedâhe o Fâil-i Zülcelâl'in Kemâl-i Esmâsına delâlet eder. O kemâl-i Esmâ ise, bizzarure o Esmânın müsemma-i Zül-
(Orjinal Sayfa: 320)
cemâlinin Kemâl-i sıfatına delâlet ve şehadet eder. O Kemâl-i sıfat ise, bilyakîn o mevsuf-u Zülkemâlin kemâl-i şuununa delâlet ve şehâdet eder. O Kemâl-i şuun ise, bihakkalyakîn o zîşuunun kemâl-i zâtına öyle delâlet eder ki, bütün kâinatta görünen bütün enva'-ı Kemâlât, Onun Kemâline nisbeten sönük bir zıll-ı zaîf Sûretinde bir Zât-ı ZülKemâl'in âyât-ı Kemâli ve rumuz-u celâli ve işarat-ı cemâli olduğunu gösterir.
GÜNEŞLER KUVVETİNDE ONBİRİNCİ LEM'A: Ondokuzuncu Söz'de târif edilen ve kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur'an-ı Kebirdeki ism-i azâmı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o sarây-ı âlemin güneşi ve Âlem-i İslâmın bedr-i münevveri ve Rububiyyet-i İlahiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşaf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiyayı sayesi altına alan Risâlet cenahı ve bütün Âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla hakikatın tabakatında uçan ve bütün Enbiya ve mürselîni, bütün Evliya ve sıddıkîni ve bütün Asfiya ve Muhakkikîni arkasına alıp bütün kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip, Arş-ı Ehadiyete yol açıp gösterdiği îmân-ı billah ve isbat ettiği Vahdâniyet-i İlahiyeyi hiç vehim ve şübhenin haddi var mı ki, kapatabilsin ve perde olabilsin? Mâdem Ondokuzuncu Söz'de ve Ondokuzuncu Mektub'da o bürhân-ı katıın âb-ul hayat-ı mârifetinden Ondört Reşha ve Ondokuz İşarat ile, o zât-ı mu'ciz-nümânın enva'-ı mu'cizâtıyla beraber, icmâlen bir derece târif ve Beyân etmişiz. Şurada şu işaret ile iktifa edip, o vahdâniyetin bürhân-ı katıını tezkiye eden ve sıdkına şehadet eden esâsâta işaret Sûretinde bir salavat-ı şerife ile hatmederiz.
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ دَلَّ عَلَى وُجوُبِ وُجُودِكَ وَ وَحْدَانِيَّتِكَ وَ شَهِدَ عَلَى جَلاَلِكَ وَ جَمَالِكَ وَ كَمَالِكَ الشَّاهِدُ الصَّادِقُ الْمُصَدَّقُ وَ الْبُرْهَانُ النَّاطِقُ الْمُحَقَّقُ سَيِّدُ اْلاَنْبِيَاءِ وَ الْمُرْسَلِينَ الْحَامِلُ سِرَّ اِجْمَاعِهِمْ وَ تَصْدِيقِهِمْ وَ مُعْجِزَاتِهِمْ وَ اِمَامُ اْلاَوْلِيَاءِ وَ الصِّدِّقِينَ الْحَاوِى سِرَّ اِتِّفَاقِهِمْ وَ تَحْقِيقِهِمْ وَ كَرَامَاتِهِمْ ذُو الْمُعْجِزَاتِ الْبَاهِرَةِ وَ الْخَوَارِقِ الظَّاهِرَةِ وَ الدَّلاَئِلِ الْقَاطِعَةِ الْمُحَقَّقَةِ الْمُصَدَّقَةِ لَهُ ذُو الْخِصَالِ الْغَالِيَةِ فِى ذَاتِهِ وَ اْلاَخْلاَقِ الْعَالِيَةِ فِى وَ ظِيفَتِهِ وَ السَّجَايَا السَّامِيَةِ فِى شَرِيعَتِهِ الْمُكَمَّلَةِ الْمُنَزَّهَةِ لَهُ عَنِ الْخِلاَفِ مَهْبِطُ الْوَحْىِ الرَّبَّانِىِّ بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ وَ الْمُنْزَلِ وَ الْمُنَزَّلِ عَلَيهِ سَيَّارُ عَالَمِ الْغَيْبِ وَ الْمَلَكُوتِ مُشَاهِدُ
(Orjinal Sayfa: 321)
اْلاَرْوَاحِ وَ مُصَاحِبُ الْمَلئِكَةِ اَنْمُوزَجُ كَمَالِ الْكَائِنَاتِ شَخْسًا وَ نَوْعًا وَ جِنْسًا (اَنْوَارُ ثَمَرَاتِ شَجَرَةِ الْخِلْقَةِ سِرَاجُ الْحَقِّ بُرْهَانُ الْحَقِيقَةِ تِمْثَالُ الرَّحْمَةِ مِثَالُ الْمُحَبَّةِ كَشَّافُ طِلْسِمِ الْكَائِنَاتِ دَلاَّلُ سَلْطَنَةِ الرُّبُوبِيَّةِ الْمُرْمِزُبِعُلْوِيَّةِ شَخْصِيَّتِهِ الْمَعْنَوِيَّةِ اِلَى اَنَّهُ نُصْبَ عَيْنِ فَاطِرِ الْعَالَمِ فِى خَلْقِ الْكَائِنَاتِ ذُو الشَّرِيعَةِ الَّتِى هِىَ بِوُسْعَةِ دَسَاتِيرِ هَا وَ قُوَّتِهَا تُشِيرُ اِلَى اَنَّهَا نِظَامُ نَاظِمِ الْكَوْنِ وَ وَضْعُ خَالِقِ الْكَائِنَاتِ نَعَمْ اِنَّ نَاظِمَ الْكَائِنَاتِ بِهَذَا النِّظَامِ اْلاَتَمِّ اْلاَكْمَلِ هُوَ نَاظِمُ هذَا الدِّينِ بِهذَا النِّظَامِ اْلاَحْسَنِ اْلاَجْمَلِ سَيِّدِنَا نَحْنُ مَعَاشِرَ بَنِى اَدَمَ وَ مُهْدِينَا اِلَى ْالاِيمَانِ نَحْنُ مَعَاشِرَ الْمُؤْمِنِينَ مُحَمَّدٍ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَوَاتِ وَ اَتَمُّ التَّسْلِيمَاتِ مَا دَامَتِ اْلاَرْضُ وَ السَّموَاتُ فَاِنَّ ذَالِكَ الشَّاهِدَ الصَّادِقَ الْمُصَّدَقَ يَشْهَدُ عَلَى رُؤُسِ اْلاَشْهَادِ مُنَادِيًا وَ مُعَلِّمًا ِلاَجْيَالِ الْبَشَرِ خَلْفَ اْلاَعْصَارِ وَ اْلاَقْطَارِ نِدَاءً عُلْوِيًّا بِجَمِيعِ قُوَّتِهِ وَ بِغَايَةِ جِدِ يَّتِهِ وَ بِنِهَايَةِ وُثُوقِهِ وَ بِقُوَّةِ اِطْمِئْنَانِهِ وَ بِكَمَالِ اِيمَانِهِ بِاَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَريكَ لَهُ
GÜNEŞLER KUVVETİNDE ONİKİNCİ LEM'A: Şu Yirmiikinci Söz'ün Onikinci Lem'ası, öyle bir bahr-ı hakaiktir ki; bütün yirmiiki Söz, ancak onun yirmiiki katresi ve öyle bir menba-ı envardır ki, şu yirmiiki Söz, o güneşten ancak yirmiiki lem'asıdır. Evet o yirmiiki aded Sözlerin herbirisi, Semâ-i Kur'anda parlayan birtek necm-i âyetin bir lem'ası ve bahr-ı Furkan'dan akan bir âyetin ırmağından tek bir katresi ve bir kenz-i âzâm-ı Kitabullah'ta herbiri bir sandukça-i cevâhir olan âyetlerin birtek âyetinin birtek incisidir. İşte Ondokuzuncu Söz'ün Ondördüncü Reşhasında bir nebze târif edilen o Kelâmullah; İsm-i âzamdan, Arş-ı âzamdan, Rububiyyetin tecelli-i âzamından nüzul edip, ezeli ebede rabtedecek, ferşi arşa bağlayacak bir vüs'at ve ulviyet içinde bütün kuvvetiyle ve âyâtının bütün kat'iyyetiyle mükerreren لآَاِلَهَاِلاَّهُوَ der,
(Orjinal Sayfa: 322)
bütün kâinatı işhad eder ve şehadet ettirir. Evet لآَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ * بَرَابَرْ مِيزَنَدْ عَالَمْ
Evet o Kur'ana selim bir kalb gözüyle baksan göreceksin ki: Cihat-ı sittesi öyle parlıyor, öyle şeffaftır ki; hiçbir zulmet, hiçbir dalâlet, hiçbir şübhe ve rayb, hiçbir hile içine girmeye ve daire-i ismetine duhûle fürce bulamaz. Çünki üstünde sikke-i i’câz; altında bürhân ve delil; arkasında nokta-i istinadı, mahz-ı vahy-i Rabbanî; önünde saadet-i dâreyn; sağında, aklı istintak edip tasdikini temin; solunda, vicdanı istişhâd ederek teslimini tesbit; içi, bilbedâhe safi hidâyet-i Rahmâniyye; üstü, bilmüşahede hâlis envar-ı îmâniye; meyveleri, biaynelyakîn Kemâlât-ı insâniyye ile müzeyyen âsfiya ve Muhakkikîn-i Evliya ve Sıddıkîn olan o lisan-ı gaybın sinesine kulağını yapıştırıp dinlesen; derinden derine, gâyet munis ve mukni, nihayet ciddî ve ulvî ve bürhân ile mücehhez bir sada-yı Semâvî işiteceksin ki, öyle bir kat'iyetle لآَاِلهَاِلاَّهُوَ der ve tekrar eder ki; hakkalyakîn derecesinde söylediğini, aynelyakîn gibi bir ilm-i yakîni sana ifade ve ifaza ediyor.
Elhasıl: Herbirisi birer güneş olan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile Furkan-ı Ahkem ki biri âlem-i şehadetin lisanı olarak bin mu'cizât içinde bütün Enbiya ve Asfiyanın taht-ı tasdiklerinde İslâmiyet ve Risâlet parmaklarıyla işaret ederek bütün kuvvetiyle gösterdiği bir hakikatı...
Diğeri: Âlem-i Gaybın lisanı hükmünde, kırk vücuh-u i’câz içinde, kâinatın bütün âyât-ı tekviniyesinin taht-ı tasdiklerinde, hakkaniyyet ve hidâyet parmaklarıyla işaret edip bütün ciddiyetle gösterdiği aynı hakikatı.. acaba o hakikat, güneşten daha bâhir, gündüzden daha zâhir olmaz mı?
Ey dalalet-âlûd mütemerrid insancık! (Haşiye) Ateşböceğinden daha sönük kafa fenerinle nasıl şu güneşlere karşı gelebilirsin? Onlardan istiğna edebilirsin? Üflemekle onları söndürmeye çalışırsın? Tuuuh! tuf.. senin o münkir aklına... Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvaları inkâr edebilirsin? Ey bîçâre ve sinekten daha âciz, daha hakîr! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâl'ini tekzibe yelteniyorsun?
____________________________
(Haşiye): Bu hitab, Kur'anı kaldırmağa çalışanadır.
(Orjinal Sayfa: 323)
Hâtime
Ey aklı hüşyar, kalbi müteyakkız arkadaş! Eğer şu Yirmiikinci Söz'ün başından buraya kadar fehmetmişsen, Oniki Lem'ayı birden elinde tut. Binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur'aniyeye yapış. Burak-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte uruc et, Arş-ı mârifetullaha çık... اَشْهَدُ اَنْ لآََ اِلهَ اِلآَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ de. Hem
لآَ اِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَ يُمِيتُ وَ هُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
diyerek, bütün mevcûdât-ı kâinatın başları üstünde ve mescid-i kebir-i âlemde vahdaniyyeti ilân et...
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا آِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَآ اِنَّكَ اَنْتَ االْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَآ اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَآ اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلَينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ االْكَافِرِينَ
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ رَبَّنَا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَ رَيْبَ فِيهِ اِنَّ اللَّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى مَنْ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ وَ عَلَى اَلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ وَارْحَمْنَا وَ ارْحَمْ اُمَّتَهُ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اَمِينَ
وَ اَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 366
Bütün postalar: 376
Bütün kullanıcılar: 13
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
  Bugün Sitemize 33822 ziyaretçi (90938 klik) Burdaydı! 2008 © Copyright ßy KaRaKuLe~DeVReM ® Tüm HakLar sakLıdır.  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol