Haci (şimdiye kadar 230 posta) | | Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam, Müslümanların dayanışması ve yardımlaşmasına özel önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan biri Allah rızasıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “İyilik yapmak ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşınız.”(1) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sarf etmedikçe iyiliğe eremezsiniz.”(2) mealindeki ayetlerde olduğu gibi Allah rızası için yardımlaşmayı emir ve tavsiye eden pek çok ayet vardır. Bu itibarla Müslümanlar, İslam’ın ilk yıllarından itibaren muhtaç ve sıkıntıda olanların yardımına koşmaya hep gayret etmişlerdir. Kur’an ve sünnet çerçevesinde rızâ-yı Bârî için olan bu yardımlaşma, zaman içinde vakıf kurumunun doğmasına vesile olmuş ve İslam tarihinde derin izler bırakmıştır.
Vakıf kısaca, bir malın Allah rızası için toplumun hizmetini tahsis edilmesidir. Böylece bir malı vakfeden kişi, kendisine öldükten sonra da sevap getirici olan sadaka-i câriyede bulunmuş olur.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bizler için numûne-i imtisal olan Hz. Peygamber (s.a.v) biz ümmetini, vakıf eserler yapmaya teşvik etmiştir. Dinî duyarlılığın en güzel örneklerinden olan vakıf hizmetleri, “Hâlika itaat ve mahlûkata şefkat” düsturundan hareketle insanlar ve hatta hayvanları içine alacak şekilde geniş kapsamlı olmuştur. Bu mânada ecdadımızın camiler, mektepler, medreseler, hastane ve kervansaraylar, zayıf hayvanların otlatılması için meralar, mezarlıklar ve çeşmeler gibi hayrî hizmetleri yürüten pek çok vakıf kurduklarına şahit oluruz. Bu durumu şu cümleler ne güzel özetler:
“Vakıflar sayesinde bir adam vakıf bir evde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf kitaplardan okur, vakıf bir okulda hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır, öldüğü zaman vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezarlığa gömülürdü.”(3)
Aziz Cemaat!
Endülüs’ten Buhara’ya, Kırım’dan Yemen’e kadar uzanan topraklarda Müslümanlar, hemen her sahada, vakıf hizmetlerini sağlıklı bir şekilde yürüterek İslâm beldelerini adeta vakıf cennetine çevirmişlerdir.
Bu manada vakıf yapan kişinin vakfın kullanımı ile ilgili koyduğu şartlara uyulması, vakıf malının amacı dışında kullanılmaması gerekir. Vakıf malını sarf edilmesi gereken yerler dışında kullananlar için vakfiyelerde bedduaların yer aldığı bilinmektedir.
Vakıfların sosyal bütünleşmeyi sağlayan en önemli faktörlerden biri olduğuna şüphe yoktur. Bu açıdan vakıf hizmetlerinin verimli bir şekilde yürütülebilmesi için vakfedilen malların tasarrufuna dikkat edilmelidir. Birer emanet olan vakıf mallarının yerli yerince kullanılmaması halinde kul hakkının ortaya çıkacağını, kul hakkı yemenin ise büyük vebal getiren günahlardan olduğunu hatırda tutmamız lazımdır.
Değerli Kardeşlerim!
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Adem oğlu ölünce bütün ameli kesilir. Fakat sadaka-i câriye, kendisinden faydalanılan ilim ve dua eden salih evlat hariçtir”(4) buyurur. Hutbemin başında okuduğum hadis-i şerifte ise “Bir müslümanın diktiği ağaçtan ve ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler o müslüman için birer sadakadır’(5) buyurulmuş olup hepimizi ilgilendirir. Bu münasebetle ecdadımızın bizlere emanet ettiği vakıfları en güzel şekilde koruyup zenginleştirerek sonraki nesillere aktarmak ve vakıf kültürünü yaşatmak görevimiz olmalıdır. |